28 Eylül 2010 Salı

Çoktanberi eskiye dönüp bilgisayarı unutmuştum. Ama bu akşam Bloomberg tv'de Kerem Görsev ile yapılan röportajı seyredince, müzik hakkında düşündüklerimi bir uzman ağızından birebir dinleyince paylaşayım dedim. Adam iyi müzik için eğitim (konservatuvar) dedi, bilgisayar değil, kalem porte kağıdı ile beste dedi, yazlık plaj (artık beach diyorlar) müziği değil Bülent Ortaçgil, Özdemir Erdoğan dedi, caz'a başlanacaksa klasik caz dedi, yani söylenmesi gereken herşeyi söyledi. Keşke kaydedip meraklısı için hepsini yazabilsem. Benim gibi elektronik karşıtı (birazda tutucu) müziksever için keyif verici bir söyleşi idi.
Tavsiye ettiği http://www.jazzradio.com'u/ dinliyorum, inanılmaz bir zevk, tavsiye ederim.

14 Eylül 2010 Salı

Yine siyaset!

Son zamanlarda siyasete bulaşmamaya özen gösteriyordum, ama dış dünyada Türkiye ile ilgili okuduklarım bir daha yazmama sebep oldu.
Herşeyden önce, sevin veya sevmeyin, isterseniz nefret edin, ama kabul edin ki RTE, kendi janrıyla çok başarılı bir lider. Amerika da artık pek mutlu olmasada bunu görüyor. Peki onlara göre bu başarının ana sebepleri ne? Şunlar:
 Türkiye çoğunlukla dindar bir ülke. Dolayısıyla dini değerleri önde tutmayan ve üstüne gitmeyen partilerin şansı az. Peki şimdiye kadar, MSP'nin koalisyon ortaklığı hariç neden bu görüşün politik başarısı yok ta AKP'nin son yıllarda önemli başarıları var? İşte burada AKP (RTE)'nin milliyetçiliği MHP ve CHP'nin önüne taşıması gerçeği yatıyor. Bu yeni milliyetçilik etnik kökenli sert iç milliyetçilik değil, Bu daha popülist dışarıya dönük ABD ve İsrail'e karşı çıkışlarla alkışlanan bir milliyetçilik. Bu sebeple AKP MHP'den oy çalıyor. O kadar ki, MHP'nin seçim barajını aşıp aşamayacağı bile gündemde.
İşte benim merak ettiğim bundan sonraki dış politika. Eğer ABD'ye karşı bu sert politika devam eder ve zaten tedirgin ABD tamamen karşımıza alınırsa ne olur? Taraftarı veya düşmanı olalım, ABD hala tek süper güç dolayısıyla İran gibi yanlız kalmak istemiyorsak ABD ile menfaatlarımızı sonuna kadar koruyan ve fakat tatlı sert bir politika daha faydalı olacaktır sanıyorum. Diyeceksiniz ki zaten Türkiye İran yapılmak isteniyor. Ben buna, işin oraya varacağı fikrine, katımıyorum. Sebebim son derecede ekonomik. Türkiyenin ticari ilişkilerinin %90'ından fazlası Batı ile dolayısıyla bu değişim sermayenin (yandaş denilen sermaye dahil) ve İktidarın işine gelmez.
Bakalım göreceğiz.

Eğer klasik caz'ın modern yorumlarını seviyorsanız mutlaka Robin McKelle'nin İstanbul konserine gidin. Konser dolayısıyla aklıma geldi, yorumcunun Mess Around albümü de çok keyifli.

8 Eylül 2010 Çarşamba

U2

Son 10 gündür U2 ile yatıp Bono yani Paul David Hewson ile kalkıyoruz. Müzik sevmeme biraz da bilmeme rağmen U2'ye ait hiç bir parça bilmediğimi hayretle farkettim. Muhakkak ki dünyaca fevkalade çok hayranı olan tekniği çok yüksek ve yaratıcı sahne efektleri tasarlayan bir grup. Ayrıca Bono'nun yardım faaliyetleri de takdire şayan. Ancak bence hiç bir zaman klasikleşmiş bir topluluk olamayacaklar. Yani 30-40 sene sonra bir Blood Sweat & Tears, bir Chigago, bir Beatles, bir Pink Floyd gibi sadece müzikleriyle hatırlanmayacaklar. Bu arada senelerce haklı veya haksız Türkiye karşıtı demeçler veren, ve burada konser vermeyi reddeden Bono'yu geleneksel abartıcılığımızla 2 bakan eşliğinde eşliğinde köprü kapatıp yürütmeler, Başbakan ile görüştürmeler doğrusu hiç hoşuma gitmedi. İçimde kalmasın dedim!

7 Eylül 2010 Salı

I did it my way

Gecenlerde MD Mehmet Öz'ün hastalığını okuyunca üzüldüm. Anladığım kadarıyla tedavisi mümkünmüş. Beni bu konuda bazı yayınlardaki alaycı yaklaşımlar, tavsiyeleri ile ilgili bazan seviyesizliğe varan kücültücü ifadeler çok rahatsız etti.
Bu sağlıklı yaşam konusunda ben şöyle düşünüyorum; bence insan kendisine faydalı olan herşeyi kendini zorlayarak yapmaktan ziyade, hayatında yaşam kalitesini en üst seviyeye getirecek dengeyi bulmalıdır. Dolayısıyla bırakın katı kuralları, kendi dengeniz içinde hayatta mutlu olmanız neyi gerektiriyorsa onu yapın. Sonrada, işin sonu geldiğinde, şarkılardaki gibi, "that was a good life" veya "I did it my way" diyebilin.

1 Eylül 2010 Çarşamba

redaksiyon

İnsan akşam eve geldiğinde yalnız olunca, izin verilen tek kadeh ve müzik eşliğinde gayri ihtiyari geçmişe gidiyor. Geçen gün dikkat ettim ki ben kendi geçmişimin editörü olmuşum. Geçmişimi montajlıyorum. Kötü anıları kesip, peşpeşe güzel hatıralara dalıyorum. Ya iyi bir editörüm veya epey güzel şeyler yaşamışım ki, şöyle bir silkinince gülümsediğimi farkediyoru. Demem odur ki, sizde kendi mazinizin edıtörü olun, montajlayın kötü anıları kesip atın, sizde arka arkaya güzel hatıralarınızla yaşayın. Göreceksiniz, bir iki saat sonra çok sevdiğiniz bir film seyretmişcesine mutlu olacaksınız. Hadi başlayın redaksiyona, mutlu edin kendinizi.